20 Temmuz 2018 Cuma

AHMEDİNECAT İLE NÜKLEER YOLA DEVAM (Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN // 15 Haziran 2009 & 20 Temmuz 2018-YENİ) -Geçen seçimlerde de arkasına halk desteğini alan Ahmedinecad İran devriminin temsilcisi olan mollaların adayını geride bırakmıştı . Şimdi ise , İran’da değişiklik bekleyen reformcuların adayını fazlasıyla geride bırakarak ikinci kez cumhurbaşkanlığı makamına oturmuştur

AHMEDİNECAT İLE NÜKLEER YOLA DEVAM (20.07.2018-YENİ) 
Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN

İran cumhurbaşkanlığı seçimleri tamamlandı ve eski başkan Ahmedinecat hiç beklenmedik şekilde en yakın rakibinden iki misli fazla oy alarak ilk turda seçildi . Geçen seçimlerde de arkasına halk desteğini alan Ahmedinecad İran devriminin temsilcisi olan mollaların adayını geride bırakmıştı . Şimdi ise , İran’da değişiklik bekleyen reformcuların adayını fazlasıyla geride bırakarak ikinci kez cumhurbaşkanlığı makamına oturmuştur .İran gibi bir İslam devrimi geçirmiş ülkede halkın oylarının neredeyse üçte ikisini alarak ilk turda seçimi kazanmak önemli bir siyasal gelişme olarak görülmelidir . Bu durum ,Orta Doğu ve Orta Asya bağlamında savaş konjonktürünü tırmandırmak isteyen merkezlerin, iki savaş bölgesi arasında yer alan İran’ın yakın geleceğini belirlemeleri açısından da son derece önem taşımaktadır . İslam devriminin patronları ile reformcu çevreleri arkada bırakacak derecede halk desteğine sahip bulunan bir devlet başkanının ikinci kez üçte iki oy çoğunluğu ile cumhurbaşkanlığına gelmesi , İran’ın durumunun belirlenmesi açısından kesin bir dayanak noktasıdır.

Seçim sonuçları bütün dünyada şaşkınlık yaratırken , İran ile son yıllarda fazlasıyla uğraşmak zorunda kalmış olan Amerika ve İsrail devletlerinin birbirinden çok farklı bir tavcır ortaya koymaları da çok ilginçtir . Bütün dünyaya ve özellikle küreselleşme döneminde İslam ülkelerine karşı ortak bir politika izlemekte olan ABD ve İsrail’in farklı bir tepki göstermeleri de dünya konjonktüründe gelinen yeri açıkca göstermektedir . Obama ile Bush döneminin hatalı politikalarından ve İsrail’in çıkarlarına kenetlenmiş diplomasiden kurtulmağa çalışan ABD’nin İran ile diyalogu sürdürmek istemesine rağmen , seçim sonuçlarına sert tepki gösteren İsrail’in ,ikinci kez Ahmedinecat’ın seçilmesini İran ile diyalog arayanların yüzüne bir tokat gibi patladığını resmen açıklamıştır . Ahmedinecat’ın sürekli olarak İsrail karşıtlığına dayandırdığı dış politikasını bahane eden İsrail’in , İran düşmanlığını körükleyecek bir olumsuz yaklaşım içerisinde hareket etmekte kararlı olduğu anlaşılmaktadır .İsrail seçim sonuçlarını da kullanarak bölgede İran düşmanlığını tırmandırmağa çalışmıştır .

İsrail’de bu yıl yapılan seçimler sonucunda bu ülke tarihinin gelip geçen siyasetçileri içerisinde en katı savaşçı başbakan ve dışişleri bakanlarının göreve gelmiş olmaları açısından konuya bakılırsa , Ahmedinecat gibi tam bir İsrail karşıtı politikacınının ikinci kez seçimi ile beraber Orta Doğu’da savaş beklentilerinin daha da tırmanacağı söylenebilir . Netanyahu’nun sürekli olarak ABD’yi İran’ın vurulması için zorlaması ile beraber ,yeni dışişleri bakanının Gazze sorununu bile atom bombası ile çözmeğe kalkışması karşısında bölgenin geleceği için karamsar yorumlar öne geçmektedir . İkinci dünya savaşı sonrasında İsrail’in kurulmasıyla beraber bir türlü barışa kavuşamayan Orta Doğu’nun yakın geleceğinde ,İsrail-İran çekişmesi bir üçüncü dünya savaşı riskini giderek artırmaktadır . Ahmedinecat’ın her ağzını açışında tam bir İsrail düşmanlığını körüklemesi akıllara Hitler benzeri bir başkanlığı getirmektedir .Geçen yüzyılda , Hitler her konuşmasında Yahudi düşmanlığı yaparak önce bir ikinci dünya savaşını ve daha sonrasında da küçük İsrail’in kurulmasını gündeme getirmişti . Bu asırda da ,Ahmedinecat Büyük İsrail’in kurulması yolunda sürekli İsrail karşıtlığı yaparak , Büyük İsrail’in kurulmasının önünü açacak bir üçüncü dünya savaşının tırmandırmasını yapıyor görünmektedir .Dünyanın yakın geleceği için giderek artan karamsar yorumlarda , Ahmedinecat bir savaş çığırtkanı olarak etkili olmaktadır .

Bütün dünya kamuoyu ,yakın gelecek için barış umutlarının artırılması için reformcuların İran’da başa geçmesini bekliyordu . Bu doğrultuda , reformcuların adayı olan Musavi’ye şans tanınıyordu . Ne var ki , seçim sonuçları bu durumun tamamen tersi bir doğrultuda gerçekleşmiştir . Ahmedinecat ilk başkanlık döneminde bütün batı blokunu İsrail ve ABD üzerinden karşısına alırken ,küreselleşme döneminin gerginliklerini savaş tohumuna dönüştürüyordu . İslam devriminin öncü kadrolarını halka ters düştükleri doğrultusunda eleştiren Ahmedinecat ,yoksul halk kitlelerinin desteğini arkasına alarak seçilmesine rağmen bu kesime birinci görev döneminde fazla birşeyler verememiştir . Buna rağmen , batı ile gerginliği tırmandırarak yığınların desteğini arkasına almayı başaran Ahmedinecat yeni görev döneminde de eski politikalarını kararlı bir biçimde artıracak gibi görünmektedir . Zengin bir petrol ülkesi olan İran , bu yoldan sağladığı büyük geliri halk kitlelerine dağıtamamakta , batı dünyası ile sürdürülen gerginlik politikaları doğrultusunda , nükleer silahlara sahip olan bir süper güç olmağa çaba göstermektedir . İran’ın bu yöne kaymasında İsrail faktörü çok etkin olmakta ve milyarlarca dolar atom santralları için harcanırken , halk kitleleri de eskisi gibi yoksulluğa terkedilmektedirler .

Seçim sonuçlarında çok büyük farkın ortaya çıkması üzerine yönetimin hile yoluna başvurduğu iddiaları bütün İran’ı kapsamıştır . Seçim sonuçları daha resmen açıklanmadan bütün İran’ın protesto hareketleriyle karışması ,iki saıvaş bölgesi arasında yer alan bu ülkenin önümüzdeki dönemde iç gerginlikler yaşayacağının göstergesidir . İran’ın , Saddam Hüseyin sonrası dönemde ,Orta Doğu bölgesinde bir Şii hegemonyası oluşturmasına karşı çıkan siyasal güçlerin de bu durumdan yararlanarak İran’ı karıştırmak isteyeceği şimdiden görülmektedir . Savaşa karşı çıkan batılı ülkeler İran’daki reformcuları destekleyerek , yeni bir diyalog ortamını gerçekleştirmeğe çalışırken , Ahmedinecat’ın gergin söylemiyle barış umutları giderek sönmektedir . İran bu aşamada nükleer santral ve silahlar edinmek için yoluna devam edecek görünmektedir . Ahmedinecat’ın ikinci kez seçilmesinin en açık anlamı budur . Seçmenden aldığı destek ile Ahmedinecat, İran’ın nükleer yolunu daha da açabilir ve böylece savaş isteyen çevrelere karşı tarafı oluşturabilir . Unutmamak gerekirki , küçük bir ülke olarak bu bölgede istediği hegemonya düzenini kuramayan İsrail’in savaş politikalarına da bu durum uygun düşmektedir . Önümüzdeki dönemde , İsrail’in yeni hükümeti bölgeyi savaşa zorlarken artık tek taraflı savaşmayacak , Ahmedinecat ile nükleer yoluna devam edecek olan İran , İsrail’in savaş lobilerinin istediği gibi karşı tarafı oluşturacaktır . ABD’nin yeni yönetimi bu durumu gördüğü için , diyalog yolu ile savaşı önlemeğe çalışmaktadır . Obama’nın seçim sonrasında hem Türkiye’ye hem de Mısır’a gelerek , bölgeye seslenmesinin ana nedeni yaklaşmakta olan savaş sürecinin önlenmeğe çalışılmasıdır .

İran cumhurbaşkanlığı seçimleri barış isteyenleri değil ama savaş isteyenleri haklı çıkarmıştır .Bu durumda yeni ABD yönetimi gibi Orta Doğu ülkeleri de ,savaşı önleyecek yeni bir barış sürecini başlatmak üzere, hem birbirleriyle hem de İran ile olan diyaloglarını artırarak daha aktif bir dış politika sürdürmelidirler . Türkiye Suriye ve İran ile başlatmış olduğu Irak’a komşu ülkeler platformunu daha da aktifleştirerek İran-İsrail gerginliğini dolaylı yollardan önleyebilmeli , İran ile sürdürülmekte olan ECO ve D-8 işbirliği çalışmalarını öne çıkararak ,bölgede yeni bir Sadabat Paktı oluşturabilmenin yollarını arayabilmelidir . Türkiye’nin öncülüğü ile gerçekleştirilecek yeni bölgesel oluşumlar ve girişimler, İran’ı İsrail ile çekişme sürecinden uzaklaştırarak bölgesel barışa önemli ölçüde destek sağlayacaktır . İran Ahmedinecat ile nükleer yolda yürürken , bölge ülkelerinin devreye girmesiyle beraber de üçüncü dünya savaşının cephe ülkesi olmaktan kurtulabilecektir . Başlamış olan Türkiye ve Suriye işbirliği , bölgedeki savaş rüzgarlarını keserken , İran’ı da İsrail gerginliğinden uzaklaştırabilicektir . ABD’nin on bin kilometre uzaktan başaramadığı diyalog ortamını Türkiye ve Suriye işbirliği gerçekleştirerek , İran ve İsrail gerginliği dengelenebilecektir . Dünya bir üçüncü küresel savaş riskinden ancak bu yoldan kurtulabilecektir .
***
AHMEDİNECAT İLE NÜKLEER YOLA DEVAM (15.06.2009)
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN


İran cumhurbaşkanlığı seçimleri tamamlandı ve eski başkan Ahmedinecat hiç beklenmedik şekilde en yakın rakibinden iki misli fazla oy alarak ilk turda seçildi. Geçen seçimlerde de arkasına halk desteğini alan Ahmedinecad İran devriminin temsilcisi olan mollaların adayını geride bırakmıştı. Şimdi ise, İran’da değişiklik bekleyen reformcuların adayını fazlasıyla geride bırakarak ikinci kez cumhurbaşkanlığı makamına oturmuştur. İran gibi bir İslam devrimi geçirmiş ülkede halkın oylarının neredeyse üçte ikisini alarak ilk turda seçimi kazanmak önemli bir siyasal gelişme olarak görülmelidir. Bu duru , Orta Doğu ve Orta Asya bağlamında savaş konjonktürünü tırmandırmak isteyen merkezlerin, iki savaş bölgesi arasında yer alan İran’ın yakın geleceğini belirlemeleri açısından da son derece önem taşımaktadır. İslam devriminin patronları ile reformcu çevreleri arkada bırakacak derecede halk desteğine sahip bulunan bir devlet başkanının ikinci kez üçte iki oy çoğunluğu ile cumhurbaşkanlığına gelmesi, İran’ın durumunun belirlenmesi açısından kesin bir dayanak noktasıdır.

Seçim sonuçları bütün dünyada şaşkınlık yaratırken, İran ile son yıllarda fazlasıyla uğraşmak zorunda kalmış olan Amerika ve İsrail devletlerinin birbirinden çok farklı bir tavcır ortaya koymaları da çok ilginçtir. Bütün dünyaya ve özellikle küreselleşme döneminde İslam ülkelerine karşı ortak bir politika izlemekte olan ABD ve İsrail’in farklı bir tepki göstermeleri de dünya konjonktüründe gelinen yeri açıkca göstermektedir. Obama ile Bush döneminin hatalı politikalarından ve İsrail’in çıkarlarına kenetlenmiş diplomasiden kurtulmağa çalışan ABD’nin İran ile diyalogu sürdürmek istemesine rağmen, seçim sonuçlarına sert tepki gösteren İsrail’in, ikinci kez Ahmedinecat’ın seçilmesini İran ile diyalog arayanların yüzüne bir tokat gibi patladığını resmen açıklamıştır. Ahmedinecat’ın sürekli olarak İsrail karşıtlığına dayandırdığı dış politikasını bahane eden İsrail’in, İran düşmanlığını körükleyecek bir olumsuz yaklaşım içerisinde hareket etmekte kararlı olduğu anlaşılmaktadır. İsrail seçim sonuçlarını da kullanarak bölgede İran düşmanlığını tırmandırmağa çalışmıştır .

İsrail’de bu yıl yapılan seçimler sonucunda bu ülke tarihinin gelip geçen siyasetçileri içerisinde en katı savaşçı başbakan ve dışişleri bakanlarının göreve gelmiş olmaları açısından konuya bakılırsa, Ahmedinecat gibi tam bir İsrail karşıtı politikacınının ikinci kez seçimi ile beraber Orta Doğu’da savaş beklentilerinin daha da tırmanacağı söylenebilir. Netanyahu’nun sürekli olarak ABD’yi İran’ın vurulması için zorlaması ile beraber, yeni dışişleri bakanının Gazze sorununu bile atom bombası ile çözmeğe kalkışması karşısında bölgenin geleceği için karamsar yorumlar öne geçmektedir. İkinci dünya savaşı sonrasında İsrail’in kurulmasıyla beraber bir türlü barışa kavuşamayan Orta Doğu’nun yakın geleceğinde, İsrail-İran çekişmesi bir üçüncü dünya savaşı riskini giderek artırmaktadır. Ahmedinecat’ın her ağzını açışında tam bir İsrail düşmanlığını körüklemesi akıllara Hitler benzeri bir başkanlığı getirmektedir. Geçen yüzyılda, Hitler her konuşmasında Yahudi düşmanlığı yaparak önce bir ikinci dünya savaşını ve daha sonrasında da küçük İsrail’in kurulmasını gündeme getirmişti. Bu asırda da, Ahmedinecat Büyük İsrail’in kurulması yolunda sürekli İsrail karşıtlığı yaparak , Büyük İsrail’in kurulmasının önünü açacak bir üçüncü dünya savaşının tırmandırmasını yapıyor görünmektedir. Dünyanın yakın geleceği için giderek artan karamsar yorumlarda, Ahmedinecat bir savaş çığırtkanı olarak etkili olmaktadır.

Bütün dünya kamuoyu, yakın gelecek için barış umutlarının artırılması için reformcuların İran’da başa geçmesini bekliyordu. Bu doğrultuda, reformcuların adayı olan Musavi’ye şans tanınıyordu. Ne var ki, seçim sonuçları bu durumun tamamen tersi bir doğrultuda gerçekleşmiştir. Ahmedinecat ilk başkanlık döneminde bütün batı blokunu İsrail ve ABD üzerinden karşısına alırken ,küreselleşme döneminin gerginliklerini savaş tohumuna dönüştürüyordu. İslam devriminin öncü kadrolarını halka ters düştükleri doğrultusunda eleştiren Ahmedinecat, yoksul halk kitlelerinin desteğini arkasına alarak seçilmesine rağmen bu kesime birinci görev döneminde fazla birşeyler verememiştir. Buna rağmen, batı ile gerginliği tırmandırarak yığınların desteğini arkasına almayı başaran Ahmedinecat yeni görev döneminde de eski politikalarını kararlı bir biçimde artıracak gibi görünmektedir. Zengin bir petrol ülkesi olan İran, bu yoldan sağladığı büyük geliri halk kitlelerine dağıtamamakta, batı dünyası ile sürdürülen gerginlik politikaları doğrultusunda, nükleer silahlara sahip olan bir süper güç olmağa çaba göstermektedir. İran’ın bu yöne kaymasında İsrail faktörü çok etkin olmakta ve milyarlarca dolar atom santralları için harcanırken, halk kitleleri de eskisi gibi yoksulluğa terkedilmektedirler .

Seçim sonuçlarında çok büyük farkın ortaya çıkması üzerine yönetimin hile yoluna başvurduğu iddiaları bütün İran’ı kapsamıştır. Seçim sonuçları daha resmen açıklanmadan bütün İran’ın protesto hareketleriyle karışması, iki savaş bölgesi arasında yer alan bu ülkenin önümüzdeki dönemde iç gerginlikler yaşayacağının göstergesidir. İran’ın, Saddam Hüseyin sonrası dönemde, Orta Doğu bölgesinde bir Şii hegemonyası oluşturmasına karşı çıkan siyasal güçlerin de bu durumdan yararlanarak İran’ı karıştırmak isteyeceği şimdiden görülmektedir. Savaşa karşı çıkan batılı ülkeler İran’daki reformcuları destekleyerek, yeni bir diyalog ortamını gerçekleştirmeğe çalışırken, Ahmedinecat’ın gergin söylemiyle barış umutları giderek sönmektedir. İran bu aşamada nükleer santral ve silahlar edinmek için yoluna devam edecek görünmektedir. Ahmedinecat’ın ikinci kez seçilmesinin en açık anlamı budur. Seçmenden aldığı destek ile Ahmedinecat, İran’ın nükleer yolunu daha da açabilir ve böylece savaş isteyen çevrelere karşı tarafı oluşturabilir. Unutmamak gerekir ki, küçük bir ülke olarak bu bölgede istediği hegemonya düzenini kuramayan İsrail’in savaş politikalarına da bu durum uygun düşmektedir . Önümüzdeki dönemde, İsrail’in yeni hükümeti bölgeyi savaşa zorlarken artık tek taraflı savaşmayacak , Ahmedinecat ile nükleer yoluna devam edecek olan İran , İsrail’in savaş lobilerinin istediği gibi karşı tarafı oluşturacaktır. ABD’nin yeni yönetimi bu durumu gördüğü için , diyalog yolu ile savaşı önlemeğe çalışmaktadır. Obama’nın seçim sonrasında hem Türkiye’ye hem de Mısır’a gelerek, bölgeye seslenmesinin ana nedeni yaklaşmakta olan savaş sürecinin önlenmeğe çalışılmasıdır .

İran cumhurbaşkanlığı seçimleri barış isteyenleri değil ama savaş isteyenleri haklı çıkarmıştır .Bu durumda yeni ABD yönetimi gibi Orta Doğu ülkeleri de ,savaşı önleyecek yeni bir barış sürecini başlatmak üzere, hem birbirleriyle hem de İran ile olan diyaloglarını artırarak daha aktif bir dış politika sürdürmelidirler. Türkiye Suriye ve İran ile başlatmış olduğu Irak’a komşu ülkeler platformunu daha da aktifleştirerek İran-İsrail gerginliğini dolaylı yollardan önleyebilmeli, İran ile sürdürülmekte olan ECO ve D-8 işbirliği çalışmalarını öne çıkararak ,bölgede yeni bir Sadabat Paktı oluşturabilmenin yollarını arayabilmelidir. Türkiye’nin öncülüğü ile gerçekleştirilecek yeni bölgesel oluşumlar ve girişimler, İran’ı İsrail ile çekişme sürecinden uzaklaştırarak bölgesel barışa önemli ölçüde destek sağlayacaktır. İran Ahmedinecat ile nükleer yolda yürürken, bölge ülkelerinin devreye girmesiyle beraber de üçüncü dünya savaşının cephe ülkesi olmaktan kurtulabilecektir. Başlamış olan Türkiye ve Suriye işbirliği, bölgedeki savaş rüzgarlarını keserken, İran’ı da İsrail gerginliğinden uzaklaştırabilecektir. ABD’nin on bin kilometre uzaktan başaramadığı diyalog ortamını Türkiye ve Suriye işbirliği gerçekleştirerek, İran ve İsrail gerginliği dengelenebilecektir. Dünya bir üçüncü küresel savaş riskinden ancak bu yoldan kurtulabilecektir.

3 Temmuz 2018 Salı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLELEBET PAYİDAR KALACAKTIR "Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN" Avrupa Birliği kapılarında tam üyelik beklentisi çizgisinde yarım yüzyıl bekletilerek dışlanan Türkiye Cumhuriyeti, günümüzde Büyük Orta Doğu ya da Büyük İsrail projeleri doğrultusunda önemli bir yapısal dönüşüme sürüklenmektedir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLELEBET PAYİDAR KALACAKTIR
Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN
Türkiye Cumhuriyeti son yıllarda bölgesel yapılanma süreci içinde çok ciddi boyutlarda dönüşüme zorlanmaktadır . Avrupa Birliği kapılarında tam üyelik beklentisi çizgisinde yarım yüzyıl bekletilerek dışlanan Türkiye Cumhuriyeti, günümüzde Büyük Orta Doğu ya da Büyük İsrail projeleri doğrultusunda önemli bir yapısal dönüşüme sürüklenmektedir . Türk devletinin kuruluş döneminden gelen ulusal , laik , merkezi ,sosyal ve üniter özellikleri ortadan kaldırılmak istenmekte ve yeni çıkan yasal düzenlemeler doğrultusunda eskisinden çok farklı yeni bir devlet oluşturulmaya çalışılmaktadır . Çağa uygunmuş gibi gösterilen değişikliklerin hepsi bir bütün olarak ele alındığında ,devletimizin kurucusu Atatürk’ün zamanın da kurmuş olduğu cumhuriyet modelinden Türk devletinin dış baskı ve yönlendirmeler doğrultusunda uzaklaştırıldığı görülmektedir .Bir anlamda paradigmanın iflası konumunda gösterilen bir Türkiye Cumhuriyeti tasfiye planı hızla tamamlanmaya çalışılmaktadır . Böylesine bir aldatmaca Türk ulusu tarafından hiçbir zaman kabüledilemez .

Türkiye Cumhuriyeti bir anayasal devlet olarak aynı zamanda hukuk devleti yapısına sahip bulunmaktadır .Devleti kuran iradeyi temsil eden Atatürk ve arkadaşları dünyanın tam ortasında çağdaş bir cumhuriyet devleti kurarlarken , o dönemde var olan üç dünya modelinin milli bir sentezini ortaya koymuşlardır . Batı tipi devletin çıkış noktası olan Fransız devriminin laiklik, milliyetçilik ve cumhuriyetçilik ilkeleri ile birlikte o dönem var olan Sovyetler Birliğinin getirmiş olduğu doğu tipi devletin ilkeleri olan devletçilik, halkçılık ve devrimcilik ilkeleri , altı ok olarak Türkiye cumhuriyetinin temel ilkeleri anlamında benimsenmiştir . İslam dünyasının tam ortasında çağdaş bir devlet kurulurken laiklik ilkesi önemle kabül edilmiş ve laik devlet ile birlikte Müslüman milletin birlikte yaşam düzeni getirilmiştir . Atatürk batıdan liberal bir siyasal yapı ya da doğudan bir sosyalist ideolojiyi hiçbir zaman benimsememiştir .Milliyetcilik ile birlikte halkçılık anlayışının kabül edilmesi sonucunda Türkiye cumhuriyeti kuruluşunda sosyal devlet yapısını esas kabületmiştir .
Cumhuriyetin yüzüncü yılına yaklaşırken bir çok yerden Türkiye Cumhuriyeti için “ IOO yıllık parantez “ tanımlaması getirilmeye çalışılmaktadır . Cumhuriyet düşmanı konumundaki bölücüler ile birlikte şeriatçılar ve demokrasi dışı rejim arayanlar ülkedeki cumhuriyet rejiminin yüzüncü yılını kutlamadan devletin ana yapısını hızla dönüştürmeye çaba göstermektedirler . Emperyalizmin dış destekleri ile hortlatılan alt kimlikler aracılığı ile Türkiye bir iç çatışma ortamına sürüklenmek istenmekte ve kurucu önder Atatürk’ün gerçekçi bir biçimde benimsediği bir üst kimlik olarak Türklük olgusu ,Anadolu ve Rumeli topraklarından silinmek istenmektedir .Misakı Milli sınırları içerisinde yaşayan her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının eşit yurttaş olarak kabül edildiği bugünkü çağdaş demokratik yapılanmaya son verilmek istenirken , Sevr haritası ya da Büyük Orta Doğu projesi doğrultusunda sınırlar değiştirilmek istenmekte , bölgedeki devletler daha küçük parçalara doğru bölünürken , Türkiye Cumhuriyetinin vatan kabül ettiği Türk toprakları alt kimlikler üzerinden küçük eyaletlere bölünerek , emperyalizmin dıştan kumanda ettiği bir bölgesel federasyon bölge devletleri ile birlikte Türkiye’ye de dayatılmaktadır .

Kurucu önderimiz Atatürk’ün açıkça ifade ettiği gibi “ilelebet payidar kalacak” Türkiye Cumhuriyeti, Türk ulusu var olduğu sürece sonsuza kadar yaşayacaktır . Bu gerçeği görmek istemeyen emperyalist devletlere Türk ulusu gerekirse ikinci bir ulusal kurtuluş savaşı vererek Atatürk’ün Türklere bırakmış olduğu mirasa sonuna kadar sahip çıkacaktır . Türk devleti tıpkı iki dünya savaşı arasında komşuları ile imzaladığı Balkan ve Sadabat Paktları uygulamasında olduğu gibi , gerekirse emperyalizm ve siyonizme karşı komşuları ile dayanışma düzeni içine girerek direnecektir.